Wednesday, February 22, 2012
D.Z. (Dünya Zamanıyla) M.Ö. 15000 Bilge Cykratos’un Günlüğü, girdi 51,228
(will be added in English)
Yope boe rufo...
Kashu Obvusi’ma tershimi...
Boe dos Ukhishi’to po to’ma pao...
Rüzgar ve şiir...
Doğanın kendisi...
Ve tek başına kalmış bir Tigerian...
Birkaç gece önce onu bir kez daha rüyamda gördüm. Yüzünü göstermeyen siyah kukuletasının altından yemyeşil parlayan gözlerini uzaklara dikmişti. Ve insan yapılarının göğe meydan okurcasına yükseldiği Atlantis şehrine bakıyordu. Şehrin içinde hem yaşam hem de ruhsuzluğu algıladığına bahse girebilirdim.
Bu şehirde ve ülkenin diğer şehirlerinde yaşayanlar, gerçekte nasıl bir sonun kendilerini beklediğini ve nasıl bir kapana kısıldıklarını bilmiyorlar. İki asır önce Orion sürüngenlerinin ve Alfa Centaurianlar’ın etkisinde kalan Gaia insanları, müthiş bir öfkenin kurbanı oldular. Bütün gezegen alevler, seller, bitmek bilmeyen fırtınalar ve yıkımın içinde kaldı, canlıların yarısından fazlası yok oldu, ekolojik denge diye bir şey kalmadı. Hırs, korku, nefret ve düşmanlık; işte yıkımın formülü buydu.
Şimdiyse geride sadece acı var; ruhları yakıp kavuran bir acı, devası olmayan bir yalnızlık ve bir türlü dinmeyen özlem. İnsanlar öylesine uyuşmuş durumdalar ki acı çektiklerinin bile farkında değiller; yalnız olmadıklarını bilmiyorlar; özlem duydukları ruhsallığı ise tanımlayamıyorlar bile. Hepsi çok uzak bir geçmişte kalmıştı onlara göre.
Çok yakında bir şeyler olacağını, güçlü değişimlerin yaşanacağını biliyorum, hissediyorum. İnsanların kendi adlarına bilmedikleri kaderleri, sanki sadece özel varlıkların okuyabileceği bir dilde havadaki dinginliğe, şehrin üzerinden yükselen dumanlara, her yanda ucu görünmez bir şekilde uzanan çölün kumlarına kazınmış gibi.
Bu gezegen üzerinde iki asır önce olanları hatırlayan acaba kaç kişi kaldı? O müthiş acıları, korkuyu, dehşeti ve yıkımı hatırlamak, çoğunun kaldıramayacağı bir şeydi zaten.
Ama Atlantis sınırları içinde yaşayanlar arasında da başka hatırlayanlar olduğunu tahmin ediyorum ve eğer varsa, tehlikeli oldukları şüphesiz. Eğer varsa, bu tehlike insanların göremeyeceği kadar gizli. Eğer varsa...
Asıl Dünya dedikleri Atlantis, şimdilerde gerçek Atlantis’in bir gölgesi, ruhsuz bir taklidi gibi. Kadim kayıtların anlattığına göre Mu İmparatorluğu’nun sömürgesiyken kendi bağımsızlığını ilan eden ve Lemuryanlardan farklı olarak, ruhsallık yerine daha teknoloji ağırlıklı bir uygarlık sürdüren Atlantis, şimdi kendi teknolojisinin esiri olmuş durumda ve yok oluşa doğru emin adımlarla ilerliyor.
Biz küçük bir grup, Gizem Ormanı’nda tarihin dönemlerinden kalan röliklerle yaşıyoruz ve insanın bir zamanlar nasıl bir uygarlık seviyesine ulaştığına şahadet eden kalıntıları korumaya çalışıyoruz. Ne var ki Atlantisliler bu yıkım yolunda ilerlemeye devam ederse, çok daha büyük bir küresel felaket yaşanacak ve bu seferkinden bizim de kurtulabileceğimizden şüpheliyim.
Neden bilmiyorum, rüyalarımda sık sık görmeye başladığım o semavi varlığın yakında bizimle bağlantı kuracağını hissediyorum.
Tek umudum o… O zümrüt gözlü Göklerin Yüce Kedisi!
Yakında…
Çok yakında...
Cykratos
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment